TÜRKİYE LAİKLİKLE GÜZELDİR

Siyasi iktidar eliyle eğitimin dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamalar, eğitimin bütün kademelerinde ve günlük yaşamın her alanında etkisini arttırmayı sürdürmektedir. Siyasi iktidar, “dindar nesil” ifadeleri ile somutlaşan uygulamalarıyla dini eğitim dört yaşa kadar inerken, Milli Eğitim Bakanlığı, tarikat ve gerici vakıflarla imzaladığı protokoller ile eğitimi hızla dinselleştirmeye devam ediyor.

Bu durumun son örnekleri Elazığ ve Batman’da yaşandı. İnsani Yardım Vakfı’yla (İHH) ortak çalışmalar yürüten “Kur’an Nesli Platformu” adındaki derneğin verdiği namaz eğitimine katılan 6-10 yaş arasındaki binlerce çocuk, “Baba bana namaz kılmayı öğret”,  “Hayat Namazla Güzeldir” ve “Namaz kılıyorum, dinimi yaşıyorum” dövizleriyle iki şehrin en işlek meydanlarında dolaştırıldı.

Siyasi iktidarın, eğitim politikalarının oluşturulması ve uygulanması sürecinde önemli görevler verdiği tarikat ve cemaatlerin eğitim sistemine ve ülkeye ne kadar zarar verdiği bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Bu kurumlar, açıkça çocuklarımızın ve ailelerinin dini yönden istismar edilmesine, Cumhuriyet değerlerine aykırı nesiller yetiştirilmesine aracılık etmektedirler.

Yine söz konusu kurumlar, gerek kuruluşları gerekse faaliyetleri yönünden aşağıda alıntıladığımız Anayasa hükümlerine aykırıdır:

Anayasa’nın Başlangıç hükümlerinde ifade edilen “…laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı”,

Anayasanın 14. maddesi, “Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, …din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamayacağı”,

Yine Anayasa’nın 24. maddesinde yer alan:”Kimse, Devletin sosyal ekonomik siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma ve siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun din veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”hükümleriyle,

Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” ile ilgili 41.maddesinde; “(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” hükmü ile,

Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi’ni düzenleyen 42. maddesindeEğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz. Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.”

hükümlerinin açıkça ihlal edildiği görülmektedir.

Bugün, tarikatların, vakıfların cemaatlerin insafına bırakılan eğitim sistemimizin içine düştüğü durum, gelecek açısından kaygı verici boyutlardadır. Eğitimin başına musallat edilen; dinselliği ön planda tutan Cumhuriyet karşıtı bu kurumlar, eğitim sisteminin içini bir kurt gibi kemirmeye devam etmektedirler.

MEB’in görevi “tek din, tek mezhep” anlayışı üzerinden okullardan başlayarak toplumu “tek tip” hale getirmek değil, çocuklarımızın ve gençlerimizin kendini gerçekleştirebilmesi için gerekli bilgi birikimine ulaşmasına ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak somut adımlar atmak olmalıdır.

Anlaşılan odur ki; 15 Temmuz darbe girişiminden ders alınmamış aksine bugün FETÖ diye bahsedilen yapıyı andıran yapılara destekler verilmektedir. Gidilen yol maalesef “ne istediniz de vermedik” sözlerinin tekerrürüne doğru giden yoldur.

Her fırsatta dile getirdiğimiz üzere; hiçbir dernek, vakıf, cemaat, tarikat Milli Eğitim Sistemine ortak edilmemeli. Kimse Türkiye’nin geleceği olan yavrularımız üzerinden siyasi çıkarlarını şekillendirememeli. Kimse, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün biz eğitim neferlerine mirası olan çocuklarımıza, çağdışı bir eğitimi reva görememeli.

Eğitim-İş olarak laik eğitim ve sosyal devlet ilkelerine aykırılık taşıyan hiçbir uygulamaya geçit vermeyeceğiz.

28 Ağustos 2017 admin
Yorum yapın